Dünyanın Çevresini Dolaşmak

Ünlü yazar Jules Verne'in romanları genellikle o dönem çok da mümkün olmayan ya da henüz öngörülemeyen fantastik olayları anlatır. Yazarın içten yanmalı motorların bile henüz icat edilmediği bir dönemde ortaya koyduğu eserler o döneme göre bilimkurgu sayılacak niteliktedir. 

Verne'in yazdığı romanlardan buna örnek olarak, Denizler Altında Yirmi Bin Fersah, Ay'a Yolculuk, Seksen Günde Devr-i Alem, Dünyanın Merkezine Seyahat ve İki Yıl Okul Tatili gösterilebilir. 

Mesela bunlardan, Denizler Altında Yirmi Bin Fersah adlı eserde 1868’de denizaltı ile seyahat eden Kaptan Nemo ve denizaltıya misafir olan bilim adamı Pierre Aronnax’ın Kızıldeniz, Akdeniz, kayıp Atlantis kıtası, Güney Kutbu’nu içeren seyahatleri anlatılırken, Ay'a Yolculuk adlı eserinde ise insanın Ay'a yolculuğunu yaklaşık 75 yıl önce ve 1969'da gerçekleşecek olana çok yakın bir hesaplama ve tahminle yazmıştır. 

80 Günde Devr-i Alem

Yazarın en ünlü eserlerinden olan 80 Günde Devr-i Alem'de ise henüz uçakların icat edilmemiş olduğu bir dönemde Londra'da yaşayan Philias Fogg'un girdiği bir bahis sonucu dünyanın etrafını 80 günde dolaşmasını anlatır ki o günün şartlarına göre böyle bir şey imkansıza yakındır. Fakat Bay Fogg bunu başarır. 

İmkansızı Başarmak

Kitabın sonunda ülkeler arasındaki saat farkını unutarak bahsi kaybettiğini düşünen Bay Fogg daha sonra imkansızı başardığını öğrendi.

"İster başaracağını ister başaramayacağını düşünebilirsin. Her iki durumda da haklı çıkacaksın. "

İmkansızı başarmakla ilgili bu söz ABD'li otomobil üreticisi Ford'un kurucusu Henry Ford'a ait. Çok ince bir anlam içeren söz kısaca başarılı ya da başarısız olmanın tek kriterinin insanın kendisi olduğunu çok güzel anlatmış gibi.  

İmkansız Sıradan Hale Geldi

İmkansızdan bahsetmişken yazımızın konusu olan 80 Günde Devrialem kitabının yazıldığı gün için imkansız görülerek kitabın konusu olarak büyük bir servet riske edilerek, üzerine bahse girilen olay olan, dünyanın çevresini 80 günde dolaşmak olayı, bugün komik bir şaka olabilir belki de. Günümüz dünyasında ortalama gelir düzeyine sahip herhangi bir kişi bulunduğu yerden en uzak noktaya yaklaşık olarak seyahate başladığı andan itibaren 24 saat yani bir gün içinde ulaşabiliyor. Hatta biraz daha üst gelir grubunda iseniz bu süre kısalabilir. Yani bugün birisine 80 günde dünyanın çevresinde bir tur atacağım deseniz buna sadece gülüp geçebilir.

Bay Fogg Neler Kaçırdı ya da Kaçırdı mı?

Ünlü yazarın romanında Bay Fogg belli bir rotayı takip ederek, 80. günde yola çıktığı Londra'ya döndü. Bahsi kazanabilmek için elbette çok hızlı bir programa uyması gerekiyordu. Dolayısıyla yol üstünde birçok şeyi kaçırdı denebilir ya da sahiden kaçırdı mı yoksa bugünün insanları mı asıl eğlenceyi kaçırıyor diye de sorulabilir.

Bay Fogg'un 80 Günde Devr-i Alem kitabında yola çıkıp takip ettiği rota ise aşağıdaki gibi:

Görüldüğü gibi romandaki kahramanımız Bay Fogg, Londra'dan yola çıkarak, Fransa, İtalya, Mısır, Hindistan ve sonrasında Hint Okyanusu ile Andaman Denizi'ni yani bugünkü Tayland sularını geçip oradan Japonya'ya daha sonraysa Batı Amerika'ya yani California'ya ulaşıp tüm kıtayı geçtikten sonra Londra'ya dönüyor. 

Bugün aynı rota şehirden şehire direk uçuşlarla yapıldığı takdirde ortalama olarak en fazla üç ya da dört gün sürüyor ama Londra'dan Tokyo'ya oradan da San Francisco'ya ve sonra Londra'ya bir bilet alırsanız yaklaşık birbuçuk gün içinde her ne kadar aşırı derecede yorulmuş olacak olsanız da Londra'ya geri dönmüş olabiliyorsunuz.

Mükemmel değil mi? Bir de şöyle soralım: Gerçekten mükemmel mi? Nasıl yani diyorsanız izah edelim. Eğer Bay Fogg bir roman kahramanı değil de gerçek hayatta birisi olsaydı ve gerçekten dünyanın etrafını 80 günde geçerek evine dönseydi, kimbilir ömrünün geri kalanında dostlarına nasıl hikayeler anlatırdı? Bir blog yazacak olsa ortaya neler çıkardı? Belki de artık yerinde duramaz bir kez de dünyayı kuzeyden güneye ya da tam tersi şekilde geçmeye çalışırdı. 

Her ne yaparsa yapsın Bay Fogg'un 80 günde müthiş bir tecrübe biriktirecek olduğu kesin. Kitabın yazarı Jules Verne eğer bugünleri görseydi belki de kendi kitabı için eleştiri yapar ve demode olmuş diyebilirdi ya da der miydi?  

Bugün Seyahatte Kaçırdıklarımız

Yerdeki yaprağı gemi zanneden karınca bağırdı, "Yola çıkıyoruz, belki dönmeyiz!"  Necmi Toraman

Teknolojik gelişme ve buna bağlı olarak dünyanın gittikçe daha küçük bir yer haline gelmesi ile artık seyahat etmek çok kolay bir hale gelmiş durumda. Christoph Colomb'un aylarca okyanusu geçip ulaştığı Amerika'nın doğusuna yani New York'a, İstanbul'dan 9 saat gibi bir sürede ulaşmak mümkün, gittiğinizde gezeceğiniz tüm yerleri, blog sayfalarından bulup öğrenebiliyor hatta gittiğiniz yerlerde kullanacağınız vasıtalara ya da etkinliklere bilet alabiliyorsunuz. Peki gerçek seyahat ruhu bu mu?

Demek istediğimiz şu; Seyahat etmek bir anlamda bulunduğumuz yerden uzaklaşarak bilinmeyene yelken açmak ise bugünkü seyahatler ne kadar gerçek seyahat ruhuna uygun? Christoph Kolomb'un hiçbirşey bilmeden çıktığı yola nerede kalacağından, nerede yemek yiyeceğine kadar herşeyi önceden ayarlayarak gitmek gerçekten gidilen yerin heyecanını ve gerçekliğini bizlere yansıtabiliyor mu? Mesela gideceğiniz yer ile ilgili o kadar çok fotoğraf, video ve benzeri görseli gördükten sonra gittiğinizde o kadar heyecanlanabiliyor musunuz? Yoksa daha önce görmüştüm hissi mi oluşuyor?

Başka bir deyişle bir ülkeye ve o ülkede bir şehre gidip önceden ayarladığımız otele yerleşerek, seyahat bloglarında yazılan yerleri gezdikten sonra dönmek gerçekten seyahat etmek mi? Yoksa gerçek seyahat hiçbir plana bağlı kalmadan ve hiçbir ön araştırmaya girmeden sadece gitmek mi? 

Bir de şöyle soralım : Siz nasıl seyahat etmek isterdiniz? 80 gün bir süreniz olsa ve İstanbul'dan yola çıkıp 80 gün sonra tekrar dönmüş olmak zorunda olsaydınız dünyayı Bay Fogg gibi mi gezmek isterdiniz yoksa 21. Yüzyılın modern turistleri gibi mi?